Ulusal Birlik Partisi (UBP) Genel Sekreteri Oğuzhan Hasipoğlu, Cenevre’de, Kıbrıs müzakerelerine ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. Hasipoğlu, Kıbrıs Rum tarafının federasyon çatısı altında iki toplumlu, iki bölgeli bir çözümü savunduğunu belirterek, bu sürecin hamisinin Birleşmiş Milletler (BM) olduğuna dikkat çekti.
BM’nin Rolü ve Sorumluluğu
Hasipoğlu, BM’nin 40 yıldır ortak zemin arayışı içerisinde olduğunu ve referandum aşamasına kadar getirdiğini hatırlattı. Crans-Montana sürecine de BM’nin öncülük ettiğini vurgulayan Hasipoğlu, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in bu süreci çok iyi bildiğini ve tecrübeli BM diplomatlarının ortak zemin bulunmadığı yönündeki raporlarını dikkate alması gerektiğini ifade etti.
“Aynı Konuları Tartışarak Farklı Sonuç Elde Edilemez”
Hasipoğlu, bugüne kadar ekonomi, Avrupa Birliği, yönetim, güç paylaşımı, güvenlik, garantiler, toprak ve mülkiyet gibi altı başlıkta her şeyin tartışıldığını belirtti. Tartışılmayan bir konunun kalmadığını vurgulayan Hasipoğlu, “Aynı şeyleri tartışarak farklı bir sonuca ulaşmamız mümkün değil,” dedi.
Orta Yol: İşbirliği
Hasipoğlu’na göre, çözüm için sihirli kelime işbirliği. BM’nin, Kıbrıs Rum tarafını işbirliğine teşvik etmesi gerektiğini savunan Hasipoğlu, Kıbrıs Türk tarafının işbirliğine hazır olduğunu belirtti. Rum tarafının, Kıbrıs Türk tarafının statüsünü yükseltme korkusunu aşması gerektiğine dikkat çekti.
Kıbrıs Türk Tarafının Eşit Statüsü Şart
Kıbrıs Türklerinin, Kıbrıs Rumları kadar egemen bir halk olduğunu vurgulayan Hasipoğlu, BM’nin bu gerçeği kabul etmesi gerektiğini ifade etti. Statüler arasındaki farklılığın devam etmesi durumunda, bir sonuca ulaşılamayacağını belirtti.
Güven Yaratıcı Adımlar Şart
Hasipoğlu, doğrudan ticaret, doğrudan uçuşlar ve doğrudan temas gibi Kıbrıs Türk tarafının açılım beklentilerinin bu zirvede gündeme gelmesi gerektiğini belirtti. Rum tarafının bu adımlardan zarar görmeyeceğini ifade eden Hasipoğlu, güvenin ancak somut adımlarla artırılabileceğini dile getirdi.
Hasipoğlu, “Güven yaratılmadan çözüm mümkün değildir. Önce güveni sağlamak, ardından güven artırıcı önlemleri devreye sokmak gerekiyor,” dedi.